LGBTT Terimini Neden Kullanmıyoruz?


NEDEN LGBTT TERİMİNİ KULLANMIYORUZ?

Dilin kemiği yoktur, ancak ideolojisi vardır. Bir olguyu nasıl tanımladığınız, size ve durduğunuz konuma ilişkin bir tanım da verir. Lezbiyen ve gey kategorilerini kullanmıyor oluşumuz bizim için bir anlamda durmadığımız konumu ifade ediyor.

Bunun için LGBTT teriminin kısa tarihsel arkaplanına ve evrimine bakmakta fayda var. Çok değil, Türkiye’deki eşcinsel aktivizmi son 5-10 yıldır bu yeni terimi devşirdi: LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transseksüel, Travesti).

Öncesinde, “eşcinsel hareketi” denilen yerde “GLBT hareketi” denilmeye başlandı; sonra hareket içinde dönen tartışmalarda kadın eşcinsellerin daha fazla ayrımcılık yaşadığına kanaat getirilerek G ile L harfleri yer değiştirdi ve LGBT oldu. Ardından LGBT kategorisinin, travesti kimliğini de kapsaması gerektiği fikriyle bir ek T daha eklendi ve LGBTT oldu.

Hareketin Avrupa ve Amerika ayağında bununla da yetinilmedi ve hiçbir kimlik kategorisine dâhil olmak istemeyen queer’lerin Q’su ve hareket içinde politik görünürlüğü olmayan interseksüellerin I’sini terime dâhil etti ve terim LGBTQI’ya dönüştü. Böylece alfabedeki harflerin yaklaşık dörtte birini kullanarak aktivistler, politikasına giriştikleri kimliklerini tamtakır ifade edebilir oldular.

Bu hikâyeyi biz hareket aktivistlerinin süreçle gelişen duyarlılıkları ya da hassasiyetleri olarak yorumlamıyoruz. Bu hikâye bize postmodern kimlik ve çeşitlilik ideolojisinin bir örneğini sunuyor. Bu bağlamıyla gey terimi anti-marksist bir terimdir. Bunun için gey teriminin tarihsel inşasına bakmamız gerekir.

***

Bundan bir asır önce hemcinsiyle ilişkiye giren kimse kendini gey olarak isimlendirmiyordu. Hemcinsler arası duygusal, erotik ya da cinsel ilişkiler insanlık tarihinden bu yana var olan bir gerçekliğe tekabül ediyordu. Ancak hemcinsler arası ilişkiler coğrafyaya ve tarihsel sürece göre farklı anlamlandırma ve adlandırmalara tabiydi.

Antik Komüna’da, Antik Yunan’da, Antik Roma’da, Kızılderili toplumunda, Meksika yerlilerinde, Japon Samuray kültüründe, Afro-Surinamlı diyasporada, Selçuklu ve Osmanlı dönemi oğlancılığında hemcinsler arası ilişkilerin bir realite olarak farklı isimlendirmeler altında anıldığını tarihsel kayıtlardan biliyoruz. Son kertede çeşitli coğrafyalarda yüzlerce veya binlerce yıla dayanan tarihsel homo-erotik gelenekler var. Bu meselenin temel bir boyutu.

Diğer taraftan modern kapitalist uygarlığın ilk evresinde kapitalistlerin emek gücüne duyduğu ihtiyacı karşılamak için yükselen çekirdek aile ideolojisinin geliştirilmesi ve üretken olmayan cinselliklere yönelik uygulanan muhafazakâr baskının arttırılması birbirleriyle paralel olan gerçekliklerdir. Modernitenin inşa edildiği bu dönemle birlikte Batı’da heteroseksizm din, hukuk ve tıp kurumlarınca benimsenmiştir.

Dinin günah, hukukun suç, tıbbın hastalık ya da sapkınlık olarak tanımladığı eşcinsellik, bu süreçte politik bir öznellik hali olarak ortaya çıkana kadar (yani dünya politik konjonktürünün elverişli imkânlar sağladığı 1968 sürecine kadar) trajik bedeller ödemek durumunda kalmıştır. Gey kimliğinin kuruluşu da esasen bu sürecin ürünüdür.

***

Homofobiyle boğulan, kısıtlanan, hapsedilen, öldürülen, intihara sürüklenen, katledilen Batılı eşcinsel, kendini isyanla “özgürleştirmiş”, dönüşmüş ve dönüştürmüştür. Böylece o güne dek sapkın anlamında bir tıp terimi olarak kullanılagelen homoseksüel terimi çok gülen, çevresine neşe saçan, sempatik, sevimli anlamına gelen İngilizce gey terimine evrilmiştir. Yani cinselliğe atıfta bulunan bir terim cinsellik-dışı veya cinsellik-üstü bir terimle yer değiştirmiştir. Bir anomali ve sapkınlık, hayat ölçüsünde bir kimliğe ve kültüre dönüşmüştür.

Buna paralel olarak, 1973’te Amerikan Psikiyatri Derneği, 1975’te Amerikan Psikologlar Derneği ve en nihayetinde 1990’da Dünya Sağlık Örgütü eşcinselliği hastalık sınıflandırmasından çıkarır. Dahası “özgürlükler ve demokrasi beşiği” Avrupa teker teker gey evlilik, miras ve çocuk edinme yasalarını çıkarmaya başlar. Batı, daha bir asır önce hasta olarak tedaviye alınanın aslında hiç hasta olmadığını, suçlu diye mahkûm edilenin hiçbir suçunun olmadığını, lanetli diye intihara sürüklenenin aslında neşeli yaşamın öznesi olduğunu keşfetmiştir ve bu keşfini bir demokrasi şöleniyle dünyanın geri kalanına kanıtlamak istemektedir. Neden 1975? Neden 1990?

Bu sürecin ekonomi-politiğinde bugün milyarlarca dolarlık bir ciroya sahip olan, modadan kozmetiğe, reklamcılıktan turizme, spordan sinemaya, eğlenceden gıdaya dek uzanan uluslararası pembe sermaye alanları vardır. Kapitalizm, eşcinselleri tüketicileştirerek özgürleştirmiş ve sisteme adapte etmiştir. Bunun dildeki karşılığı da geylik, gey kimliği, gey kültürüdür. Eşcinsellik verili bir durumu ve bir cinselliği imlerken, geylik kurulu bir durumu, bir kültürü, bir yaşam tarzını, cinsellik üstü bir durumu imlemektedir. Bu radikal bir farktır. Bizler bu bağlamda gey teriminde hem anti-marksist hem de Avrupa-merkezci bir içerik görüyoruz.

***

Batı, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi modernitesini kurarken aile ideolojisi yoluyla homofobinin kurumsal inşasını sağlamıştır. Yani bir bakıma Batı, homoseksüelliği bir terim olarak icat ederken homofobiyi de kurumsal olarak inşa etmiştir. Öte yandan aynı tarihsel aralıkta örneğin Osmanlı ya da Çin gibi Batı-dışı uygarlıklarda eşcinsellik, toplumsal kültürden bağımsız olarak görülmemektedir. Çin’deki tongzhi (yoldaş) kültürü, Osmanlı’daki mahbub-dost kültürü buna örnektir.

Dünya, cinselliği baskılanması ve ötelenmesi gereken bir içgüdü olarak görenlerle onu bir sanat ve yaşamın geliştirilmesini motive eden olağan bir tecrübe olarak görüp felsefesini ve edebiyatını buradan üretenler arasındaki bu tezata aynı tarihsel evrede tanıklık etmiştir. Bu nedenle ifade edilebilir ki, bu iki zıt çizgiden ilki homofobiyi üretmişken, diğeri oğlanlara duyulan aşkı içeren Divan edebiyatında ya da seksi sanat olarak tanımlayan Taocu seks felsefesinde olduğu gibi cinselliğe ilişkin açıklıklı bir edebiyat ve felsefe üretmiştir.

Homofobiyi üreten uygarlık “Aydınlanma”sını fethettiği topraklara taşırken o topraklardaki bin yıllık homoerotik tarihsel gelenekleri hiçe saydı. Endonezya’daki tamboi’lere, Afrikalı mati’lere, Latin Amerika’nın licha’larına, Uzakdoğu’nın tongzhi’lerine “siz homoseksüelsiniz” diyerek sapkın, hasta ve lanetli ilan edip katleden Batı.

***

Şimdi aynı Batı homoseksüelleştirdiklerine “siz geysiniz” diyor. “Siz geysiniz ve sizi özgürleştireceğim” diyor. Homoseksüel eden Batı, homofobiyle boğan Batı ve geyleştiren Batı, tüketicileştirerek özgürleştiren Batı.

Batı hibesiyle bu coğrafyalarda eşcinsel özgürlük mücadelesi yürüten EBT STK’ları bu dili, bu terimleri ve bu ideolojiyi hiç sorgulamadan ithal ettiler. Sosyalist EBT Hareketi, bu tarihle, bu dille ve bu ideolojiyle hesaplaşmadan özgür bir gelecek mücadelesi verilemeyeceğini savunmaktadır ve bu dolayımda LGBTT terimini kullanmamaktadır.

Gey terimi antimarksisttir, Avrupamerkezcidir ve postmodern kimlik ideolojisinin ürünüdür. Gey, çeşitli coğrafyalardaki eşcinsel tarihsel gelenekleri kendi içinde yutan Avrupamerkezci bir evrensellik tasarımının ifadesidir. Sosyalist EBT Hareketi bu dili kullanmayacak!

***

EBT terimi kadın eşcinselleri görünmez mi kılıyor?

Öte yandan tarafımıza sıklıkla yöneltilen EBT terimiyle kadın eşcinselleri görünmezleştirdiğimiz yargısı temelsizdir. Nitekim eşcinsel terimi kadınları da erkekleri de kapsayan bir terimdir; tıpkı biseksüel ve trans terimleri gibi.

LGBT terimi kullanılırken nasıl ki erkek ve kadın biseksüeller ayrı ifade edilmiyorsa ya da nasıl ki kadından erkeğe ya da erkekten kadına translar ayrı ifade edilmiyorsa erkek ve kadın eşcinseller de ayrı ifade edilmez. Yok, eğer “kadın eşcinsellerin görünürlüğü önemli” denilip lezbiyen kategorisi kullanılıyorsa o zaman kadın biseksüellere ve kadından erkeğe translara haksızlık ediliyor olur; zira LGBTT terimi içerisindeki B ve T’nin cinsiyet kimliği belirsizdir.

Lezbiyenlerin görünürlüğünü esas alan bu liberal kimlikçi mantıkla gidildiğinde erkekten kadına trans’lar ile kadından erkeğe trans’ların yaşadıkları toplumsal ayrımcılık ve görünürlük ihtiyacının da bambaşka bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkar.

Doğru bir politik tavır, L’deki bu ısrarın terimin diğer unsurları için de sürdürülmesini gerektirir. Eğer sürdürülmüyorsa burada diğer unsurların özgüllüğü önemsizleştirilmiş ve görmezden gelinmiş olunur ve esas sorunlu politik tanımlama da bu olur.

Tüm bu düşünüş biçimi, aynı zamanda postmodern kimlik ideolojisinin düşünüş ve tartışma tarzının bir özeti olarak da okunabilir. Son kertede tüm ideolojik arkaplanını-tartışmalarını es geçsek bile sadece kavramın kategorik formasyonu bakımından EBT terimi, LGBTT teriminden daha doğrudur ve LGBTT teriminin içerdiği eşitsizliği içermez.

Sosyalist EBT Hareketi, tüm bu saiklerle sosyalist basın başta olmak üzere tüm sosyalist kişi ve kuruluşlardan LGBTT terimini kullanmamaya özen göstermelerini beklemektedir.

Sosyalist EBT Hareketi